10 Eylül 2009 Perşembe

Birlikteliğimiz Türkiye Tiyatro sanatının özgürlüğü ve devamlılığı için artık bir zorunluluktur. (Tiyatro Kurultayı Hakkında 2009)

Bir kural vardır iktidarlarda. “Sanata saldırılmalıdır” iktidarlar olmanın zorunluluğudur bu. Sözde demokrat iktidarların ilk işi kendi demokrasisini sağlamlaştırmak için demokrasiye (!) ve sanata saldırmak olmuştur. Kimi zaman bu saldırıların ayarı da kaçmıştır. Benim yaşım ve bilincim yetmez ama biliyorum yaşanılanları 12 Mart ve 12 Eylül utancı sanat kurumlarının kapılarına kilitlerin vurulduğu, türlü işkence ve baskıların sonucunda sanatçıların çektiği sıkıntıların, baskıların en kavurucu olduğu zamanlardı. Buna rağmen Türkiye Tiyatrosu sesini duyurabilecek kişileri yetiştirmeyi başardı. Çünkü tiyatro egemenin değil halkın sesi oldu her zaman ve hep öyle olacak.

Bu gün Türkiye’de tiyatrolara karşı yürütülmekte olan sistematik imha planının yine ayyuka çıktığı bir dönemdeyiz. Halkın sesine kulak tıkayan kendi doğrularından başka doğru tanımayan sözde demokratların baleye “parmak uçlarında erotizm” heykele “pornografi” tiyatroya “vakit ve para kaybı” diyenlerin devamıdır şimdi bizi yönetenler. Yıkılmaya çalışılan tiyatro binaları, ekonomik baskılarla yok edilmeye çalışılan topluluklar, en sosyalist en demokrat bildiğimiz, ustalarımız, arkadaşlarımız dediğimiz insanların korku ve çıkarları uğruna talana destek vermeleri, egemenlerin medya ile halkın bilincini boşaltma çabalarına karşı Türkiye Tiyatroları inandıkları ilkeler doğrultusunda direniyorlar. HErtürlü zorluğa baskıya rağmen yeni topluluklar yeni sanatçılar yetişiyor.

Türkiye Tiyatrolar Birliği bu talan hareketine karşı atılmış en önemli adımlardan birisidir. Yerelden bölgeye, bölgeden genele şeklinde gerçekleşen yapısıyla, kuruluşundan bu yana birlik topluluklarına yapılan saldırılar karşısında duruşunu net olarak ortaya koymuş, birlik olmanın gücünü göstermiştir.

Urla’da gerçekleştirilen 3. Tiyatrolar buluşması sonunda çıkan “tiyatro örgütlerinin dağınıklığı ve çatı örgütlenmesi gerekliliği” sonucu, yıllardır dile getirdiğimiz “ben değil biz” demenin, önemini ortaya koyması ve sonucunda 12 Eylül’de bir tiyatro kongresinin düzenlenmesine karar verilmiş olması, tiyatrolara karşı yürütülen bu talan hareketine verilen önemli ve güzel bir cevaptır.

Zamanımız şehir tiyatrosu, devlet tiyatrosu, özel tiyatro, amatör tiyatro ayrımı yapmamız lüksünü bizden alıyor. Birlikteliğimiz Türkiye Tiyatro sanatının özgürlüğü ve devamlılığı için artık bir zorunluluktur. Tüm tiyatro örgütleri egolarını bir kenara bırakmalı ve birleşerek, yok etmeye çalıştıkları sanatımızı tekrar yüceltmek için birlik olmanın bilinciyle çalışmalıdır.

Daha öncede bir yazımda kullandığım Federico Garcia LORCA’NIN “YERMA” adlı oyunun oynanacağı gece söylediği şu sözleri yinelemek istiyorum :

“Tiyatro bir ülkenin eğitimi için en yararlı ve en etkin araçlardan biridir; ülkenin yüceldiğini ya da çöktüğünü gösteren bir barometredir. Duyarlılığı olan doğru yola yöneltilmiş bir tiyatro halkın duyarlılığını birkaç yıl içinde geliştirebilir; buna karşılık uçmaya yarayan kanatları katırtırnağına dönüşmüş, yani soysuzlaşmış bir tiyatro tüm ulusu hantallaştırır ve uyuşturur…”

İnandığımız tüm doğrular ve sanatımıza olan saygımız adına sanatımızın soysuzlaştırılma çabasına karşı durmak için12 Eylül’de İstanbul’da görüşmek üzere.


Uğur İpek
V.A.T.T. Oyuncuları Genel Sanat Yönetmeni
24 Ağustos 2009
iuipek@hotmail.com

http://tiyatro-kurultayi.org/index.php?option=com_content&view=category&layout=blog&id=6&Itemid=5

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder