26 Ekim 2009 Pazartesi

ÇOK GEÇ OLMADAN HEPİMİZ ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMALIYIZ.

Uzun bir aradan sonra ne güzel tekrar bildiğin, yıllarca yazılarından, tanıtımlarından, tartışmalarından beslendiğin bir yüzü karşında görmek… Ne mutlu ne güzel web arayıcımıza “tiyatrom.com” yazdığımızda yine o sıcak yuvayı karşımızda bulmak.

Ne güzel bir sezon bu böyle, bir dolu yeniliklerle bir dolu tanıdık özlenmiş yüzlerle bir arada olmak.

Bu yıl Türkiye tiyatrosu için çok önemli bir yıl olacağa benziyor. Şu anda bu satırları okuduğunuz tiyatrom.com’un eskisinden çok daha güçlü ve büyümüş bir aşkla yayın hayatına geri dönmesi. İzmir’de yeni bir tiyatro okulunun, hem de Türkiye tiyatrosuna ismini altın harflerle yazdırmış bir tiyatro insanının ismiyle Vasıf ÖNGÖREN’İN ismiyle çalışmaya başlaması. Urla’da Türkiye Tiyatrolar Birliği’nin organize ettiği üçüncü tiyatrolar buluşması ile başlayan, önce İstanbul’da, Kasım ayında da Ankara’da gerçekleşecek olan ve yıllardır konuşula gelen tiyatronun sorunlarına pratik bir çözüm bulmayı amaçlayarak amatör, profesyonel, akademisyen, uygulamacı diye ayırmadan tüm tiyatro örgütlerinin bir çatı altında toplanarak hakları için mücadele etmesi için organize edilmeye çalışılan çatı örgütü. Uzun zamandır yaşanması istenilen bir birliktelik projesi, “Nesin Vakfı ile Dayanışma Projesi”. BGST’nin çağırısıyla savaşa karşı başlatılan toplumsal bir birliktelik projesi “Barış İçin Sanat Girişimi” hepsi bu yıl içinde gerçekleşiyor. Hepsi yeni ve güçlü birlikteliklerin temelleri oluyor.

Elbette ki bunca birlik beraberlik projelerinin sürecinde egolarına yenik düşen ve “senin gözünün üstünde kaşın var” diyerek kendi burnun doğrultusunda gidenler, eleştirenler aşağılayanlar olacaktır. Bu kişilerde fark etmelidirler ki bu beraberliklerin projelerin sonuçları Türkiye Tiyatrosunu doğrudan yeni ve daha güçlenmiş bir yola sokacak ister istemez onlarda bu gücün faydasını göreceklerdir. Bu nedenle sorunlarımız içinde yok olmadan geçmişi ve egolarımızı bir yere bırakarak karşılıklı konuşma ile sorunlarımızı çözüp birlikteliğimizin gücüne sarılmamız gerekmektedir.
Tiyatro Kurultayı Ankara Buluşması tiyatro için laf üretmektense iş yapmak için mücadele eden tüm tiyatro derneklerinin tek bir çatı altında birleşerek, ortak sorunlara çözüm üretmek amaçlı bir örgütün deklare edildiği bir kurultay olmalıdır.
Türkiye Tiyatro Kurultayı İstanbul buluşmasına gönderdiğim bildiride dediğim gibi. Yıllardır Türkiye Tiyatrosu, Türkiye Sanatı bir yıkım planına maruz bırakılmakta. Kültürel değerler yok edilerek kapitalizmin besin kaynağı olan tüketim bağımlısı bir toplum yaratılmak için mücadele edilmekte ve başarılmak üzeredir. Bu oyuna Türkiye sanatçıları bir dur demek zorunda yok edilmeye çalışan sanat ve kültür bilinci tekrar diriltilmek zorundadır. Aksi halde şimdi korkarak baktığımız yozlaşmış ve kendi içerisine kapatılmış topluluklardan başka bir şey olamayacağımızın farkına varmamız gerekmektedir. Türkiye’deki profesyonel, amatör sanatçılar üniversitelerdeki düşünce ve sanat kulüpleri, akademisyenler, aktivistler bu ülkenin tüm aydınları herkes bir araya gelmeli ve toplumsal bilincin tekrar diriltilmesi için elini taşın altına koymalıdırlar. Yeni sezonun getirdiği bunca güzel yeniliğin dirilişin ve beraberlik ruhunun bu ateşin ilk kıvılcımları olacağına inanıyorum.

Sevgilerimle.

Uğur İPEK
Yazar, Yönetmen, Oyuncu
V.A.T.T. Oyuncuları

NOT(Uğur İPEK'İN 24-10-2009 tarihinde www.tiyatrom.com sitesinde yayınlanan yazısıdır. http://www.tiyatrom.com/2010_ugur_ipek_01.htm )

Sen çok yaşa Kindle ARDIÇ

Aman efendim, Engin Ardıç 26 Ekim 2009 tarihli yazısında öyle bir konuya el atmış ki aslında Türkiye’nin tam anlamıyla ihtiyaç duyduğu bir yazı olmuş. Yazıyı okurken gözyaşlarıma hâkim olamadım. İşte dedim özgür, güçlü halkın sesi basın bu.
Ardıç, açınım, işsizlik, Ergenekon, İsrail, açlık, zamlar derken tüm bu işlere kendince “Bak el âlemin adamları nelerle uğraşıyor biz hala Kürt sorunuyla uğraşıyoruz” boş vermişliğiyle yaklaşmış. Ne güzel değil mi? ne gerek var hep böyle karamsar şeyler yazmaya. Vatan gitmiş elden kime ne? Kardeş Kardeşi kesecek neredeyse kime ne? Bana ne?
Kindle dediğimiz bir küçük cep kütüphanesiymiş aman efendim maharetleri saymakla bitmeyecek olan bu büyük icat yurdum topraklarına bir gelse, yurdum köylerinde kış günü kar fırtına yağmur demeden sırtında çantaları ayaklarında terlikleriyle okula gitmeye çalışan çocuklar bu sıkıntıyı çekmeyecekmiş dolduracaklarmış bütün ders kitaplarını bu araca, koyacaklarmış ceplerine yürü...
Sonra ömründe deniz görmemiş yurdum çiftçisi fabrika işçisi çocuklarıyla beraber tatile giderken kitap içinde kendilerini paralamayacaklarmış… Uzanacaklar şezlonglarına, basacaklar düğmeye, akıllarına hangi gazete, dergi ya da kitap geldiyse, canları ne okumak çektiyse gelsin karşılarına...
Tüm gün iş bulamadığı için evde kalan üniversite mezunu yeni evli kızımız yine üniversite mezunu asgari ücretle meydancılık yapan kocanın eve bıraktığı parayla gündüz mutfak masrafını, temizlik masrafını, elektrik, su telefon masraflarını denkleştirmeye çalış. Gece yatağına yatınca uyku tutmadı mı, hırkamı giyip içeriye gideyim de bir kitap seçeyim derdi yok artık sana, bas düğmeye, oku sıcak yatağında...

Biz hala nelerle uğraşalım, değil mi ama?

10 Eylül 2009 Perşembe

Birlikteliğimiz Türkiye Tiyatro sanatının özgürlüğü ve devamlılığı için artık bir zorunluluktur. (Tiyatro Kurultayı Hakkında 2009)

Bir kural vardır iktidarlarda. “Sanata saldırılmalıdır” iktidarlar olmanın zorunluluğudur bu. Sözde demokrat iktidarların ilk işi kendi demokrasisini sağlamlaştırmak için demokrasiye (!) ve sanata saldırmak olmuştur. Kimi zaman bu saldırıların ayarı da kaçmıştır. Benim yaşım ve bilincim yetmez ama biliyorum yaşanılanları 12 Mart ve 12 Eylül utancı sanat kurumlarının kapılarına kilitlerin vurulduğu, türlü işkence ve baskıların sonucunda sanatçıların çektiği sıkıntıların, baskıların en kavurucu olduğu zamanlardı. Buna rağmen Türkiye Tiyatrosu sesini duyurabilecek kişileri yetiştirmeyi başardı. Çünkü tiyatro egemenin değil halkın sesi oldu her zaman ve hep öyle olacak.

Bu gün Türkiye’de tiyatrolara karşı yürütülmekte olan sistematik imha planının yine ayyuka çıktığı bir dönemdeyiz. Halkın sesine kulak tıkayan kendi doğrularından başka doğru tanımayan sözde demokratların baleye “parmak uçlarında erotizm” heykele “pornografi” tiyatroya “vakit ve para kaybı” diyenlerin devamıdır şimdi bizi yönetenler. Yıkılmaya çalışılan tiyatro binaları, ekonomik baskılarla yok edilmeye çalışılan topluluklar, en sosyalist en demokrat bildiğimiz, ustalarımız, arkadaşlarımız dediğimiz insanların korku ve çıkarları uğruna talana destek vermeleri, egemenlerin medya ile halkın bilincini boşaltma çabalarına karşı Türkiye Tiyatroları inandıkları ilkeler doğrultusunda direniyorlar. HErtürlü zorluğa baskıya rağmen yeni topluluklar yeni sanatçılar yetişiyor.

Türkiye Tiyatrolar Birliği bu talan hareketine karşı atılmış en önemli adımlardan birisidir. Yerelden bölgeye, bölgeden genele şeklinde gerçekleşen yapısıyla, kuruluşundan bu yana birlik topluluklarına yapılan saldırılar karşısında duruşunu net olarak ortaya koymuş, birlik olmanın gücünü göstermiştir.

Urla’da gerçekleştirilen 3. Tiyatrolar buluşması sonunda çıkan “tiyatro örgütlerinin dağınıklığı ve çatı örgütlenmesi gerekliliği” sonucu, yıllardır dile getirdiğimiz “ben değil biz” demenin, önemini ortaya koyması ve sonucunda 12 Eylül’de bir tiyatro kongresinin düzenlenmesine karar verilmiş olması, tiyatrolara karşı yürütülen bu talan hareketine verilen önemli ve güzel bir cevaptır.

Zamanımız şehir tiyatrosu, devlet tiyatrosu, özel tiyatro, amatör tiyatro ayrımı yapmamız lüksünü bizden alıyor. Birlikteliğimiz Türkiye Tiyatro sanatının özgürlüğü ve devamlılığı için artık bir zorunluluktur. Tüm tiyatro örgütleri egolarını bir kenara bırakmalı ve birleşerek, yok etmeye çalıştıkları sanatımızı tekrar yüceltmek için birlik olmanın bilinciyle çalışmalıdır.

Daha öncede bir yazımda kullandığım Federico Garcia LORCA’NIN “YERMA” adlı oyunun oynanacağı gece söylediği şu sözleri yinelemek istiyorum :

“Tiyatro bir ülkenin eğitimi için en yararlı ve en etkin araçlardan biridir; ülkenin yüceldiğini ya da çöktüğünü gösteren bir barometredir. Duyarlılığı olan doğru yola yöneltilmiş bir tiyatro halkın duyarlılığını birkaç yıl içinde geliştirebilir; buna karşılık uçmaya yarayan kanatları katırtırnağına dönüşmüş, yani soysuzlaşmış bir tiyatro tüm ulusu hantallaştırır ve uyuşturur…”

İnandığımız tüm doğrular ve sanatımıza olan saygımız adına sanatımızın soysuzlaştırılma çabasına karşı durmak için12 Eylül’de İstanbul’da görüşmek üzere.


Uğur İpek
V.A.T.T. Oyuncuları Genel Sanat Yönetmeni
24 Ağustos 2009
iuipek@hotmail.com

http://tiyatro-kurultayi.org/index.php?option=com_content&view=category&layout=blog&id=6&Itemid=5

GELECEĞE UZANMAK İÇİN KURULTAYA (Tiyatro Kurultayı İstanbul buluşması 12-09-2009 bildirisi) Uğur İpek

Tiyatroların gün geçtikçe yalnız başlarına bırakılmak istendiği günümüzde, tiyatroların birlikteliği toplulukların yaşamaları için bir zorunluluk haline gelmiştir. Bizler çok iyi biliyoruz ki tiyatro sanatı ne kadar yalnızlığa ve yozlaşmaya doğru itilirse toplumda o şekilde yalnızlaştırılır ve yozlaştırılır. Renk dolu bir mozaiğe sahip olan Türkiye tiyatrosu, egemenlerin yıkım planları dâhilinde uyguladıkları eylemlerin yanında, birde içeriden yıkım çalışmalarını sürdüren kişiler sayesinde, her yıl daha ileriye gitmesi gereken sanatı paçalarından asılıp engellenmeye çalışılmakta, toplumu yozlaştırmak ve sanatı yok etmek için mücadele etmektedirler.
Türkiye tiyatrosunun ilerlemesi ve geleceğe uzanması birliktelikle ve beraber çalışmakla mümkün olacaktır. Tiyatro sanatçısı topluma karşı görevlidir ve toplumun yücelmesi için sanatını meslektaşıyla paylaşmak bilgi ve birikimlerini gönüllülerle aktarmak birlik olmak zorundadır. Tiyatro Sanatı yaşayan bir organizmaya benzetilebilir. Tiyatro sanatının içinde bulunan herkes bir organdır ve birbirine bağlıdır. Her birey organizmanın gerektiği şekilde çalışması için üzerine düşen görevi yerine getirerek bütünün daha sağlıklı yaşaması ve gelişmesi için uğraş vermelidir. Adam sendecilik, boş vermişlik, bireyselcilik tiyatro sanatının içine yerleşmiş ve onu yok etmek için çalışan kanser hastalığıdır.
12 Eylül Tiyatro Kurultayı bu organizmanın kanserden arınması ve görev bilincinin yerleşmesi için bir milat olmalıdır. Bu kurultay; çağına yakışan bir Türkiye Tiyatrosunun, üretim alanında gerçekleşecek yepyeni oluşumlarının tohumlarının atılacağı bir başlangıç, amatör toplulukların “amatör” kelimesini bir kalkan olarak kullanmadıkları, profesyonellerinde sanatın gelişmesi için sadece kendilerin var olmasının yeterli olmadığını gördükleri, uygulamacıların, akademisyenlerin, mekteplilerin alaylıların, amatör ve profesyonellerin görevlerini anlayarak Türkiye Tiyatrosuna yeni bir gelecek şekillendirmek için birleştikleri bir başlangıç olmalıdır.
Sansürlemelere, kapatılmalara, engellemelere rağmen yalnız olmadığımızı göstermek, tiyatroyu yok etmeye çalışan egemenlere ve yaltakçılarına karşı sesimizi duyurmak ve yeni bir dünya kurarak geleceğe uzanmak için kurultaya.

Uğur İPEK
V.A.T.T. Oyuncuları
Genel Sanat Yönetmeni
iuipek@hotmail.com

http://tiyatro-kurultayi.org/index.php?option=com_content&view=section&layout=blog&id=2&Itemid=2

Bir İzmir Aşığı Olarak Manisa'yı Kıskanıyor(D)um ( Uğur İpek ) 5/29/2009

Bu başlık için İzmirli dostlarımın bana kızacağına eminim ama evet, itiraf ediyorum; bir İzmir aşığı olarak Manisa’yı kıskanıyor(d)um. Bakınız Kıskanıyor(d)um diyorum. –dum diyorum çünkü şimdi duygularım biraz karışık. Keşke hep kıskanmaya devam etseydim kıskançlıktan tırnaklarımı etlerime geçirsem anıra, anıra ağlasam yerlerde yuvarlansaydım.

Kıskanıyor(d)um çünkü Manisa’nın bir şehir tiyatrosu vardı. Kıskanıyordum çünkü 2007 yılında kurulan bu şehir tiyatrosu sürekli başarılı işlere imza atıyor İzmir’in önüne geçiyordu. Ah ne güzel olurdu geçseydi de bende hasedimden çatır, çatır çatlasaydım. Ama tiyatro kazansaydı, sanat kazansaydı.

Bu kıskançlığımın başladığı anı unutamam o gün eşimin ailesini ziyarete Mordoğan’a gitmiştik. Üst katta oturmuş kitap okurken aşağıdan babam seslendi “Uğur koş Manisa’da Şehir Tiyatrosu kuruluyormuş.” Okuduğum kitabı bir kenara bırakıp koşarak aşağıya inmiş ve Eşimin memleketi Manisa’da gerçekleştirilen böylesine muhteşem bir hareketin kıskançlığı beni çılgına çevirmişti “Haaaaaayıııııırrrrrrrr diyerek Mordoğan’dan ta Manisa’ya kadar koşmuştum. Tabi ya İzmir gibi muhteşem bir şehir dururken niye gider Manisa’da şehir tiyatrosu kurmaya çalışır ki insan? Koşarak Manisa’ya vardığımda...

İnandınız mı? Bende inanmadım.

Aslında durumumu şöyle özetlemeliyim; yaşadığım ve aşığı olduğum İzmir’de bir şehir tiyatrosu yokken hele ki bunun acısını, İzmir ve Türkiye tiyatrosu yükselişine katacağı katkıları her yazımda, her söylemimde tiyatrodaki ve çevremdeki tüm dostlarımla her an konuşuyor ve paylaşıyorken, böyle bir oluşumun Türkiye tiyatrosuna ve Manisa şehrine yapacağı katkılar beni tahmin edemeyeceğiniz derecede heyecanlandırmıştı. Evet, itiraf ediyorum Manisa’yı kıskandım ama bu gurur ve mutlulukla harmanlanmış iki ara bir dere kıskançlıktı bu... Manisa Şehir Tiyatrosu, Manisa’nın kentleşme ve karanlığından kurtulması yönünde atılmış büyük bir adımdı. Ancak seçimlerden sonra Manisa’da belediye başkanlığına gelen yeni yönetimin ilk iş olarak Manisa Şehir Tiyatrosuna el atması ve “tasarruf tedbirleri” adı altında, ışık/ses teknisyeni Alper Mutlu, eğitmen/oyuncu Tayfun ŞENGÖZ, Nilgün ÖĞRÜK ALKIN ve Türker ALPUGAN'IN görevlerine son vermesi, mevcut bazı siyasilerin sanattan ve tiyatrodan nasıl korktuğunu, nasıl nefret ettiklerini tekrar görmemi sağladı. Bu olayın üstüne Manisa Şehir Tiyatrosu Genel sanat yönetmeni ve Devlet Tiyatrosu sanatçısı Turgay TANÜLKÜ bence örnek bir duruş sergileyerek görevinden istifasını vermişti.

Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Turgay TANÜLKÜ Manisa Denge gazetesinde okuduğum bir sözüyle halkına olan borcunu nasıl ödemesini gerektiğini bilen bir sanatçıdır. Şöyle Diyor TANÜLKÜ “Ben bir Devlet Tiyatrosu Sanatçısı olarak vergisini veren herkese hizmet götürmek zorunda olan bir kamu görevlisiyim.” * Yazının tümünü okuyanlar sanat üzerinde egemenlik kurmak isteyen zihniyetlerin nasıl oyunlar oynadığını göreceklerdir. Sözleşmelerin fes edilmesi haberinden sonra ortaya çıkan sivil tepkiler belediyeye açıklama zorunluluğu getirmiş ve “tiyatronun kapatılması söz konusu değil” diye bir açıklamada bulunmuşlardı. Ben bu açıklamayı o zamanda samimiyetsiz buldum şimdide samimiyetsiz buluyorum. Bir inancın başını yok eder ve karalarsanız inancı dağıtmış olursunuz. Manisa’da bu durum gerçekleşti. Çeşitli alicengiz oyunlarıyla Turgay TANÜLKÜ Şehir Tiyatrosundan uzaklaştırılarak topluluğun dağıtılması yolu açıldı. Tasarruf tedbirleri adı altında Manisa belediye yönetiminin Manisa’da kültür ve sanat faaliyetleri yanında toplumsal birleşmeye de verilebilecek en büyük zararı verdi. Tiyatronun birleştirici gücü bu hareketle zayıflattı, Tiyatro sanatı ve sanatçısı karalanarak yok edilmeye çalışıldı. Bir hareketin en güçlü olduğu zaman tanındığı ve ürettiği zamandır. Hareket üretmenin gücünden aldığı itici kuvvetle beslenerek büyür ve yayılır. Ancak hareketin önünü daha bu üretme anında kapatırsanız, o hareket sönmeye ve dağılmaya mahkûm olur. 2007 yılında kurularak ismini birçok platforma duyurmuş, seyircilerinin alkışları ve ödüllerle başarısı tescillenmiş Manisa Şehir Tiyatrosunun bu şekilde önünün kesilmesi. Sanata, sanatçıya ve halka vurulan en büyük darbedir.

Peki şimdi ne oluyor Manisa’da. 20 Mayıs sabahı bir anda yeni bir haber geldi maillerimize. Sözleşmesi fes edilen eğitmen/oyuncu Tayfun ŞENGÖZ Genel Sanat Yönetmeni olarak geri çağırıldı ve o da gidip aynı gün görevine başladı hayırlı olsun demekten başka bir şey gelmiyor elimden... Ama soramadan da edemiyorum. Sizi, genel sanat yönetmeninizi, arkadaşlarınızı, Manisa halkını, Türkiye tiyatrosunu bu derece aşağılayan, tiyatronun üzerinde hegemonya kurarak; istediğimi yaparım, istediğimi yaptırtırım diyen bir yönetime bu kadar kolay teslim olmanızı sağlayan neden nedir? O genel sanat yönetmeni değimliydi ki “madem arkadaşlarım yok bende yoğum” diyen? Genel sanat yönetmenliğini bu kadar çabuk kabul etmeniz üstelik diğer arkadaşlarınız geri çağırılmazken, şişirilmiş faturalarla sizleri kapı önüne koyan egemenlere çok çabuk teslim olmak değimlidir? Sizde diyemediniz mi “Ya hep beraber, ya hiç birimiz”?

Hocalarımızdan öğrendiğimiz sanatın siyaseti insanca yaşamayı anlatmaktır dünyaya. Sanat doğruca halkı hedef alır. Sanatçı sanatın silahıdır. Sanatçı sanata değil sanat sanatçıya sahip olabilir ancak ve sanatçı onun özgürce var olması için çalışan bir köledir sadece. Eğer Sanat belirli zümre ve anlayışların kontrolü altına girerse o zaman yozlaşmış ve amacından sapmış bir zavallılık olur. Dahası sanatçı topluma örnek olması gereken, yoldaşları ile gerekirse aç kalma pahasına, uğruna mücadele ettiği insanlık için duruşunu belli etmelidir. Koltuk gelip geçicidir. Dün başka bir belediye başkanı vardı bugün başka ve yarında başkası olacak. İşin doğrusu sanatçı kişiliğinizle böyle bir teklife “arkadaşlarım olmadan asla” diyerek karşı durmanızı beklerdik. Keşke sizde genel sanat yönetmeniniz diğer arkadaşlarınızı da yanınıza alarak “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz” deseydiniz. Neyse ne diyelim hayırlısı olsun… Umarım alicengiz oyunlarıyla yozlaştırılmaya çalışılan bu güzel eser Yani Manisa Şehir Tiyatrosu ileride yine alicengiz oyunlarının kurbanı olmaz.

İyi de güzel haber yok mu Manisa’dan? O da var Sığınak Tiyatrosu yakın zamanda temsillerine başlayacak ve Manisa’da var olma mücadelesi veren diğer özel, amatör ve Şehir tiyatrosuyla daha büyük başarılara imza atacaklar. Umudumuz Türkiye tiyatrosu ve Manisa halkı için en güzelinin gerçekleşmesidir.

Peki, İzmir ne olacak. İzmir Aziz bir şehirdir. İzmir halkının bu derece güvenini alarak yönetime gelen Sayın Aziz KOCAOĞLU ve sanat danışmanı çok sevdiğimiz ve saydığımız Haluk IŞIK’IN İzmir Şehir Tiyatrosunun kuruluşu üzerine çalışmalar yaptığına eminim. Sayın Aziz KOCAOĞLU’NA inanan bir İzmirli olarak 1990-1991 döneminde gerçekleşen olayların tekrar gerçekleşmeyeceğine de eminim. Manisa şehrinin kültürel yapısı meydandadır tarikatların ve cemaatlerin köşe başlarını tuttuğu bu şehirde Turgay TANÜLKÜ bu işi başardı. Peki, İzmir’i engelleyen ne? İzmir gibi demokrat ve aydın nüfusun çoğunlukta olduğu, tarihsel kökeninde sanatın ve kültürün beşiği olan bu şehirde niçin 1956 senesinden bu güne kadar bir şehir tiyatrosu tekrar kurulamadı ve 1991 de önü kesildi. Sorun baştakilerse artık İzmir’in Aziz’i var.

Tiyatro sanatına sonsuz saygısı olan, tiyatro sanatının İzmir’de hak ettiği noktaya ulaşması gerektiğine inanan ve İzmir seyircisinin, Türkiye tiyatrosunun yükselmesini her şeyin önünde tutan biri olarak umut ediyorum ki; İzmir en kısa zamanda şehir tiyatrosuna kavuşur.


Sevgilerimle

Uğur İPEK
Yazar / Yönetmen / Oyuncu

*ilgili haberin Manisa Denge gazetesi linki http://www.manisadenge.com/index.php?option=com_content&view=article&id=715:hesap-soracam&catid=35:guncel&Itemid=65

http://www.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=1163

İzmir'de Tiyatro İçin Çalışmak ( Uğur İpek ) 5/17/2009

Daha önceki yazımda İzmir’de Şehir Tiyatrosunun kurulmasının zorunluluğundan bahsetmiştim. Okuyan ve yorum bırakan herkese teşekkürler.

İzmir’de tiyatro sanatının bu günkü durumuna kısaca bir göz atalım. Öncelikle İzmir’de gerçekleştirilen temsil sayısı İstanbul’un aylık temsillerinin %5ini dahi maalesef bulmamakta. Bunun yanında İzmir’deki kimi profesyonel tiyatro toplulukları, gişe endişeleri amatör topluluklarda seyirci endişesi sebebiyle sanat ve estetik kaygısını ikinci plana atarak, seyirciyi güldürmek ve gişe yapmak adına vasatın altı işleri seyirciye sunmaktadırlar. Bu durumun arz ve talep döngüsünden çıktığını düşünmekteyim. Az ve talep dengesi tehlikeli bir düzendir çünkü ok yönleri değişikliğe her zaman açıktır. Dengenin açılımı çok basittir; tiyatro seyircisi ciddi projeleri izlemeyi talep eder, oyun ne kadar iyi hazırlanır ve sunulursa o derece seyirci memnun ayrılır. Ancak oyun ne kadar kaliteli olursa olsun, düzensiz bir hazırlık devresinden sonra yamalı bir şekilde sunulursa, seyirci kaçar. Buna karşılık olarak toplulukların çoğu kaybettikleri seyirciyi salona tekrar çekemez ve yeni seyirci kitlelerine yönelirler. Bu yeni seyirci kitlesi sadece gülmeye endekslenmiş estetik ve sanatsal kaygılardan uzak bir kitledir. Gişe endişesi yaşayan topluluklarda maalesef bu talebe basit oyunları arz ederler. Bu durumda da var olan nitelikli seyirci kaybedilerek yeni elde edilen seyircilerin yetiştirilmesi ve toplumun yücelmesi ortadan kalkar. “Federico Garcia LORCA “YERMA” adlı oyunun oynanacağı gece şunları söylemiştir; Tiyatro bir ülkenin eğitimi için en yararlı ve en etkin araçlardan biridir; ülkenin yüceldiğini ya da çöktüğünü gösteren bir barometredir. Duyarlılığı olan doğru yola yöneltilmiş bir tiyatro halkın duyarlılığını birkaç yıl içinde geliştirebilir; buna karşılık uçmaya yarayan kanatları katırtırnağına dönüşmüş, yani soysuzlaşmış bir tiyatro tüm ulusu hantallaştırır ve uyuşturur.”* Tabi bu söylediğim tüm tiyatro toplulukları için geçerli değildir. Gerçekten nitelikli çalışmalarını seyirciye sunarak Tiyatro Sanatının işlevini yerine getirmek için çalışan profesyonel tiyatroları bu söylediklerimden hariç tutarım.

İşin özüne baktığımızda gişe endişesi taşımayan ödenekli yarı profesyonel ya da amatör toplulukların işi daha kolaydır. Telif hakkı sıkıntısı taşımayan ve gişe endişesini ikinci plana atmış olan topluluklar estetik ve sanatsal kaygıların ön planda olduğu, yenilikçi, araştırmacı, seyirci kitlesini ve tiyatro sanatını bir basamak daha yukarıya çıkartmayı amaç edinmiş oyunları sahnelemeye çalışmalıdırlar. Böylelikle tiyatronun insan yetiştirme işlevi yerine getirilmiş olurlar.

İzmir’de tiyatro seyircisi kitlesini yetiştirmek için hem biz İzmir’den vazgeçmeyen tiyatro emekçilerine hem de yerel yönetime büyük görevler düşmektedir. İzmir’de Devlet Tiyatrosu maalesef tüm Türkiye’de olduğu gibi esas görevini yerine getirememekte yani halka sanatı sunamamaktadır. Bunun nedeni Devlet Tiyatrolarının niteliksiz oyun çıkartmaları değildir aksine çıkartılan nitelikli oyunların İzmir seyircisine ulaştırılamamasıdır. Çünkü oyunlara İzmir seyircisinin bilet bulamamakta. Devlet Tiyatrosu ve Opera Balenin biletleri satışa çıktıkları anda özel şirketler ve sivil toplum kuruluşları tarafından kapışılmakta çok az bir seyirci Devlet Tiyatrolarının ya da Opera Balenin oyunlarını izleyebilmektedir. Ayrıca Devlet tiyatrolarının oyunlarının sadece üç salona sıkıştırılması seyircinin oyunlara ulaşmasını da zorlamaktadır.

İzmir’de maddi sıkıntı içinde istediği gibi ürünler sunamayan özel tiyatroların çoğaltılmasından çok, var olan tiyatro topluluklarına yapılacak desteklerle nitelikli seyirci yetiştirme yoluna gidilmesi, modern temsil salonlarının arttırılması ve İzmir Şehir Tiyatrosu gibi gişe endişesi olmayan ödenekli tiyatroların oluşturulması gerekmektedir. Temsil salonlarının azlığı İzmir’in kanayan bir diğer yarasıdır. Temsil salonlarının çoğalması ve İzmirli toplulukların oyunlarını bu salonlara rahatça taşıması arz ve talep yönlerini değiştirecek seyircinin itici kuvvetiyle modern salonların inşası ve kaliteli işlerin altına imza atılması gereği doğacaktır. LORCA “YERMA”nın sahneleneceği gece konuşmasına şöyle devam etmiştir; Tiyatrosuna yardım etmeyen onu desteklemeyen bir halk ölmemişse bile ölüm derecesinde hastadır; Halkın dramını, tarihsel ve toplumsal yürek vuruşunu duymayan-ister kahkaha, ister gözyaşıyla olsun- onun ruhunun ve görünümünün gerçek rengini yakalayamayan tiyatronun da kendine tiyatro demeye hakkı yoktur: Artık o, boş bir eğlence yeri ya da “zaman öldürmek” denilen o korkunç şeyin tezgâhlandığı bir yer olmaktan başka bir şey olamaz!”*

İzmir’de gişe endişesi olmayan ya da nispeten az olan toplulukların ve salonların artması arz talep oklarının yukarıda bahsettiğimiz biçimde yön değiştirmesine ön ayak olacaktır. Her semtte ve ilçede kurulacak ve maddi sıkıntı içinde varlığını idame ettirmek için mücadele edecek onlarca özel tiyatro topluluğu yerine, her semte ve ilçeye salonlar yapılması var olan amatör, yarı profesyonel, profesyonel ve ödenekli tiyatroların bu salonlarda gösterilerini halka sunmaları teatral renkliliği arttıracak ve İzmir seyircisinin seçme, görme, öğrenme yollarını açacaktır. Topluluklar seçecekleri nitelikli oyunlarla İzmir’in sadece merkezi noktalarında değil, ilçe ve semtlere de giderek nitelikli seyirci oluşumunda önemli bir rol üstleneceklerdir.

İzmir’de Tiyatro Sanatı için çalışmak Türkiye Tiyatrosunun gelişmesi için önemli bir adımdır ve İzmir’de tiyatro sanatının gelişmesi maddi kazancın ötesine geçmelidir. İlçelerde kurulmuş ve çalışmalarını yürüten toplulukların belirli bir sınır içerisinde hapis kalmaları maalesef, İzmir seyircisine ve İzmir sanatçısına yapılan büyük bir haksızlıktır. Unutmamak gerekir ki seyircisiz tiyatro ve tiyatrosuz yaşam olamaz.


Uğur İpek
V.A.T.T.
Yazar / Yönetmen / Oyuncu

*NUTKU-Sahne Bilgisi-Kabalcı yayınları

http://www.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=1138

İzmir'de Şehir Tiyatrosu Bir Zorunluluktur ( Uğur İpek ) - 5/13/2009

İzmir, yüz yıllar boyunca sanatın ve kültürün merkezi olan bu güzel şehir, maalesef yıllardır bir boş vermişliğin, vurdumduymazlığın kurbanıdır. Tarihi MÖ 6500 yıllarına kadar giden İzmir’de maalesef ellili yıllardan bu yana bir şehir tiyatrosu yoktur. Yıl 2009 yarım yüzyılı bulan bu süre İzmirli'nin telafi edilemez kaybıdır.

1946 yılında kurulan ve ellili yılların sonunda dağılan, Reşat Karakuyu'nun başı çektiği, Feridun Çölgeçen, Avni Dilligil, Belkıs Fırat, Mualla Fırat, Oğuz Bora, Ragıp Haykır, Aliye Rona, Muazzez Akçay, Aziz Basmacı, Bediha Muvahhit, Vahi Öz, Salih Tozan gibi döneminin pek çok önemli sanatçının da çalıştıkları ve İzmir’e unutulmaz eserler sunan İzmir Şehir Tiyatroları, artık yeniden hayata geçirilmelidir…

İzmir’e şehir tiyatrosu bir zorunluluktur. Türkiye’nin çağdaşlık adına parmakla gösterilen şehri olan İzmir, birkaç aklı başında tiyatro topluluğunun çalışmaları haricinde maalesef dışa bağımlı bir tiyatro seyircisi kitlesine sahip olma zorunda bırakılmıştır. Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi'ne ve dramatik yazarlık, oyunculuk bölümlerine sahip olan İzmir maalesef yetiştirdiği değerleri İstanbul’a kaptırmakta, bu nedenle Tiyatro ve seyirci anlamında iç gelişimini gerçekleştirmekte büyük zorluklar yaşamaktadır. Tiyatro sanatı üretimi için çalışan ve Tiyatro Sanatını ön planda tutarak çalışmalarını sürdüren gruplarda maalesef salon yetersizliği ve maddi olanaksızlıklardan dolayı istedikleri ölçüde seyirciye ulaşamamakta bu da seçiciliği kısıtlanmış bir seyirci kitlesi oluşmasına sebebiyet vermektedir. Seyirci güzel oyunu hak eder, seyircinin doğru bir reji ve oyunculuk seyretmesi hakkıdır. Ancak İzmirlinin kendi içinden çıkan doğru eserlerin İzmirli'ye ulaşmasında maalesef büyük zorluklar yaşanmaktadır. Maddi kazanç beklentisini bir kenara bırakarak idealist bir yaklaşımla tiyatro üretimine kendisini adamış olan topluluklar, sahne ve atölye eksikliklerinin yanında, kendilerine ait dekor, kostüm, aksesuar gibi materyallerin temini konusunda da büyük sıkıntılar çekmektedir.

Tiyatro sanatının renkli yüzü bu türlü zorluklar nedeniyle İzmir’de bir iç üretime zorlukla dönüşmekte, amatör ve yarı profesyonel toplulukların üretimlerine yerel yönetimim verdiği kısıtlı desteklerin yanında İzmir’de seyirci kitlesinin istenilen boyuta gelmesi için şehir tiyatrosunun bir an evvel kurulması zorunluluktur.

Uğur İpek
V.A.T.T.
Yönetmen, oyuncu

http://www.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=1133