26 Ekim 2009 Pazartesi

ÇOK GEÇ OLMADAN HEPİMİZ ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMALIYIZ.

Uzun bir aradan sonra ne güzel tekrar bildiğin, yıllarca yazılarından, tanıtımlarından, tartışmalarından beslendiğin bir yüzü karşında görmek… Ne mutlu ne güzel web arayıcımıza “tiyatrom.com” yazdığımızda yine o sıcak yuvayı karşımızda bulmak.

Ne güzel bir sezon bu böyle, bir dolu yeniliklerle bir dolu tanıdık özlenmiş yüzlerle bir arada olmak.

Bu yıl Türkiye tiyatrosu için çok önemli bir yıl olacağa benziyor. Şu anda bu satırları okuduğunuz tiyatrom.com’un eskisinden çok daha güçlü ve büyümüş bir aşkla yayın hayatına geri dönmesi. İzmir’de yeni bir tiyatro okulunun, hem de Türkiye tiyatrosuna ismini altın harflerle yazdırmış bir tiyatro insanının ismiyle Vasıf ÖNGÖREN’İN ismiyle çalışmaya başlaması. Urla’da Türkiye Tiyatrolar Birliği’nin organize ettiği üçüncü tiyatrolar buluşması ile başlayan, önce İstanbul’da, Kasım ayında da Ankara’da gerçekleşecek olan ve yıllardır konuşula gelen tiyatronun sorunlarına pratik bir çözüm bulmayı amaçlayarak amatör, profesyonel, akademisyen, uygulamacı diye ayırmadan tüm tiyatro örgütlerinin bir çatı altında toplanarak hakları için mücadele etmesi için organize edilmeye çalışılan çatı örgütü. Uzun zamandır yaşanması istenilen bir birliktelik projesi, “Nesin Vakfı ile Dayanışma Projesi”. BGST’nin çağırısıyla savaşa karşı başlatılan toplumsal bir birliktelik projesi “Barış İçin Sanat Girişimi” hepsi bu yıl içinde gerçekleşiyor. Hepsi yeni ve güçlü birlikteliklerin temelleri oluyor.

Elbette ki bunca birlik beraberlik projelerinin sürecinde egolarına yenik düşen ve “senin gözünün üstünde kaşın var” diyerek kendi burnun doğrultusunda gidenler, eleştirenler aşağılayanlar olacaktır. Bu kişilerde fark etmelidirler ki bu beraberliklerin projelerin sonuçları Türkiye Tiyatrosunu doğrudan yeni ve daha güçlenmiş bir yola sokacak ister istemez onlarda bu gücün faydasını göreceklerdir. Bu nedenle sorunlarımız içinde yok olmadan geçmişi ve egolarımızı bir yere bırakarak karşılıklı konuşma ile sorunlarımızı çözüp birlikteliğimizin gücüne sarılmamız gerekmektedir.
Tiyatro Kurultayı Ankara Buluşması tiyatro için laf üretmektense iş yapmak için mücadele eden tüm tiyatro derneklerinin tek bir çatı altında birleşerek, ortak sorunlara çözüm üretmek amaçlı bir örgütün deklare edildiği bir kurultay olmalıdır.
Türkiye Tiyatro Kurultayı İstanbul buluşmasına gönderdiğim bildiride dediğim gibi. Yıllardır Türkiye Tiyatrosu, Türkiye Sanatı bir yıkım planına maruz bırakılmakta. Kültürel değerler yok edilerek kapitalizmin besin kaynağı olan tüketim bağımlısı bir toplum yaratılmak için mücadele edilmekte ve başarılmak üzeredir. Bu oyuna Türkiye sanatçıları bir dur demek zorunda yok edilmeye çalışan sanat ve kültür bilinci tekrar diriltilmek zorundadır. Aksi halde şimdi korkarak baktığımız yozlaşmış ve kendi içerisine kapatılmış topluluklardan başka bir şey olamayacağımızın farkına varmamız gerekmektedir. Türkiye’deki profesyonel, amatör sanatçılar üniversitelerdeki düşünce ve sanat kulüpleri, akademisyenler, aktivistler bu ülkenin tüm aydınları herkes bir araya gelmeli ve toplumsal bilincin tekrar diriltilmesi için elini taşın altına koymalıdırlar. Yeni sezonun getirdiği bunca güzel yeniliğin dirilişin ve beraberlik ruhunun bu ateşin ilk kıvılcımları olacağına inanıyorum.

Sevgilerimle.

Uğur İPEK
Yazar, Yönetmen, Oyuncu
V.A.T.T. Oyuncuları

NOT(Uğur İPEK'İN 24-10-2009 tarihinde www.tiyatrom.com sitesinde yayınlanan yazısıdır. http://www.tiyatrom.com/2010_ugur_ipek_01.htm )

Sen çok yaşa Kindle ARDIÇ

Aman efendim, Engin Ardıç 26 Ekim 2009 tarihli yazısında öyle bir konuya el atmış ki aslında Türkiye’nin tam anlamıyla ihtiyaç duyduğu bir yazı olmuş. Yazıyı okurken gözyaşlarıma hâkim olamadım. İşte dedim özgür, güçlü halkın sesi basın bu.
Ardıç, açınım, işsizlik, Ergenekon, İsrail, açlık, zamlar derken tüm bu işlere kendince “Bak el âlemin adamları nelerle uğraşıyor biz hala Kürt sorunuyla uğraşıyoruz” boş vermişliğiyle yaklaşmış. Ne güzel değil mi? ne gerek var hep böyle karamsar şeyler yazmaya. Vatan gitmiş elden kime ne? Kardeş Kardeşi kesecek neredeyse kime ne? Bana ne?
Kindle dediğimiz bir küçük cep kütüphanesiymiş aman efendim maharetleri saymakla bitmeyecek olan bu büyük icat yurdum topraklarına bir gelse, yurdum köylerinde kış günü kar fırtına yağmur demeden sırtında çantaları ayaklarında terlikleriyle okula gitmeye çalışan çocuklar bu sıkıntıyı çekmeyecekmiş dolduracaklarmış bütün ders kitaplarını bu araca, koyacaklarmış ceplerine yürü...
Sonra ömründe deniz görmemiş yurdum çiftçisi fabrika işçisi çocuklarıyla beraber tatile giderken kitap içinde kendilerini paralamayacaklarmış… Uzanacaklar şezlonglarına, basacaklar düğmeye, akıllarına hangi gazete, dergi ya da kitap geldiyse, canları ne okumak çektiyse gelsin karşılarına...
Tüm gün iş bulamadığı için evde kalan üniversite mezunu yeni evli kızımız yine üniversite mezunu asgari ücretle meydancılık yapan kocanın eve bıraktığı parayla gündüz mutfak masrafını, temizlik masrafını, elektrik, su telefon masraflarını denkleştirmeye çalış. Gece yatağına yatınca uyku tutmadı mı, hırkamı giyip içeriye gideyim de bir kitap seçeyim derdi yok artık sana, bas düğmeye, oku sıcak yatağında...

Biz hala nelerle uğraşalım, değil mi ama?